Asrın Felaketi
- Ahmet Peçen
- 13 Şub 2023
- 4 dakikada okunur

6 Şubat Pazartesi sabah 04:17 ülkemizin tarihine karanlık bir an olarak yazıldı. #Kahramanmaraş merkezli 7,7 şiddetinde yaklaşık 1,5 dakika süren depremin ardından, Gaziantep, Adana, Hatay, Malatya, Kilis illerimizde çok ciddi hasar meydana geldi. Gece uykuda depreme yakalanan ve canlı kurtulan insanlar sabah günün aydınlanması ile ne yaşadıklarını anlamaya, kendilerini toparlamaya çalışırken bu defa öğlen saat 13:24 sularında, depremden yaklaşık 9 saat sonra, aynı şiddette ikinci bir deprem yaşandı ve hasar görmüş ancak ayakta olan binalar bu defa izleyenlerin gözlerinin önünde tozu toprağa katarak yerle bir oldular…
Bugün bir hafta geride kaldı. Resmi olarak bildirilen ölü sayısı 30.000 kişiyi geçti maalesef. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı resmi olarak 24.000 binanın, 120.000’den fazla bağımsız bölümün yıkıldığını ya da ağır hasar gördüğünü bildirdi. Bunun içerisinde henüz ulaşılamayan ilçe ve köylerdeki binalar yok. #Deprem, insanlar gece uyurken olduğu için maalesef herkes evinde yakalandı. Her bağımsız bölümde bir can kaybetsek 100.000’den fazla insanımız bu büyük depremin göçükleri altında can vermiş demektir.
Bu rakamın büyüklüğünü anlamak için belki bir kıyaslama yapmamız gerekecek. 1999 senesinde yaşadığımız Gölcük depreminde en son resmi ölü sayısı 18.000 de kalmıştı. 2020 senesinde başlayan ve 2 yıl evlere kapanmamıza sebep olan pandemi de resmi ölüm sayısı 101.000 olarak bildirilmişti. Bir yıldır süren Rusya Ukrayna savaşında bildirilen ölüm sayısı henüz bu rakamlara ulaşmadı. Biz bir haftada bu kadar canımızı yok pahasına kaybettik.
Bir haftadır ne yapabilirim diye düşünüyorum ve içim içimi yiyor. Deprem bölgesine gitsem, benim deneyimim ve yetkinliklerim orada hiçbir işe yaramaz. Böyle bir bilgim de yok ayrıca. Benim şu aşamada bölgede olmam yarar yerine zarar verir. Neden mi çünkü gerçekten yararı dokunacak insanların yerini işgal ederim, onların yemeğine suyuna ortak olmak zorunda kalırım. Herkes gücü yettiğince ve istediği dernek vasıtasıyla, maddi yardım yapıyor. Tırlarla giden yiyecek ve giyecek malzemesinin haddi hesabı yok. Yollarda kuyruklar oluşmuş durumda. Fakat bunun da şu aşamada yığılması fayda vermeyecek. Görünen o ki yüzyılımızın en büyük felaketi çok uzun sürecek. O nedenle yardımların da uzun soluklu ve sürekli olması çok önemli.
Aynı soru sürekli aklımda ne yapmalıyız? Şu aşamada aklıma gelen ve bence en önemli stratejik konu #Liyakat. Liyakate koşulsuz önem ve öncelik vermek en acil işimiz olmalı bundan sonrasında.
Bugün bir şirket sahibinin şirketinin başına böyle büyük bir felaket gelse ve ciddi hasar oluşsa, oluşan hasarda mevcut Genel Müdürün hatası olduğu tespit edilirse yapılacak ilk iş derhal işten uzaklaştırmak olur. Normalde o Genel Müdürün yapması gereken ilk iş istifasını yönetime sunmaktır ancak bazen oluşan aşırı #EGO lar yöneticilerin kendilerini şirket sahibi gibi görmelerine ve hatayı üstlenmek yerine altlarındaki kadrolara mal etmeye çalışmalarına sebep olabiliyor. O durumda şirketin gerçek sahibinin yapması gereken ilk iş en üst yöneticinin işine son vermek ve en ehil kişiyi bulup oluşan sorunu en hızlı şekilde çözmek için eyleme geçmektir. Sorunları oluştukları platformda çözüme kavuşturamazsınız. Albert Einstein’in söylediği gibi “Bir problemi, onu ortaya çıkaran bilinç düzeyi ile çözemezsiniz.” Her başarının veya başarısızlığın arkasında mutlaka bir #Lider etkisi vardır. Başarısızlık durumunda Lider hesap vermeli, hesabını veremediği durumda ise derhal değiştirilmelidir. Yönetimde en önemli konu Liyakattir. Tom Peters, yazdığı ve bir dönemin en çok satan iş kitaplarından “In Search of Excellence / Mükemmeli Aramak” isimli kitabında Dünyanın en başarılı şirketlerinin ortak özelliklerini vurgulamıştı. Aklımda kalan en önemli hususlardan bir tanesi şuydu. Mükemmel şirketler hangi koltuğu kimin oturacağına çok önem veriyorlar ve işi mutlaka ehline teslim ediyorlar.
Her meslek kendi içinde önemli ve değerlidir. Her işin de onu en iyi şekilde, başarı ile gerçekleştiren uzmanları vardır. Ancak hepsi kendi platformunda değerlidir.
Eğer bir ameliyat olmanız gerekiyorsa, işin uzmanı bir doktor ile görüşmek yerine bunun için bildiğiniz en iyi kasap ile iş yapar mısınız?
Kaybettiğiniz bir yakınınız için Mevlüt okutmak istiyorsanız, işinde iyi bir imam ile görüşmek varken, sohbeti çok iyi diye kahveden en hoşsohbet kişiyi çağırıp işi ona verir misiniz?
Derin bir yaranıza dikiş atılması gerekiyorsa, hastaneye gitmek yerine tanıdığınız en iyi terziye gider misiniz?
Böyle bir felaketin ardından eğer enkazın en hızlı şekilde kaldırılıp altındaki canların bir an önce gün yüzüne çıkartılması gerekiyorsa bunu en hızlı işin uzmanı madenciler, teknik insanlar ve kurtarma ekipleri ile yapmanız mümkün. O nedenle ben ve benim gibi insanların oraya koşması yarardan çok zarar getirir. Bunu koordine etmek için de ilk önce yetkin asker kadrolarının vakit kaybetmeden enkaz bölgesinde yerini alması ve güvenliği sağlaması gerekir.
Bundan sonra yapmamız gereken en önemli konu en hızlı şekilde, amasız, fakatsız liyakat konusuna hakkını vermek ve uygulamaktır. Bu sadece kamu kurumları için değil, her organizasyon için istisnasız önemlidir. Her bireyin kendi etki alanına bakması ve işinin ehli kişileri hak ettiği göreve getirmesi ve yetkilendirmesi gerekir. Bunun için en basit adım şu üç soruyu sormak ve evet yanıtını almaktır.
Bilgisi var mı? Kişinin yapacağı işle, akış ile, ekip ile ve o ekosistem ile ilgili yeterli ve doğru bilgisi var mı?
Yetkinliği var mı? Bilgi tek başına yeterli değil. Üst düzey bilgisi olan, teoride çok iyi olmasına rağmen hadi yap dediğimiz zaman paralize olan çok insan gördüm. O nedenle bilmek yetmez, becerisi ve deneyimi var mı? Gerçekten biliyor ve yapabiliyor mu?
İsteği, arzusu var mı? Yapacağı işe saygı duyuyor mu? Yapmaktan keyif alacak mı? Her zaman beklentilerin ötesinde nasıl değer katabiliriz diye bir arzuya sahip mi? Bilgisi olan, uzun süre yaptığı için belli bir yetkinliğe ulaşmış, yani o işi pek çok kişiden çok daha iyi yapma becerisine sahip olan, ancak hiç sevmediği için mutsuz insanlar da gördüm. Aslında hayali bambaşka ama kapılmış bir sele, o selin içerisinde mücadele ederken öğrendikleri ile bir şekilde yaşamı içi gerekli geliri elde etmeye başlamış fakat isteksiz. O nedenle enerjisi düşük. Katkısı sınırlı. Bu kişilerle işler bir şekilde yürür ama ideal çözüm değildir.
Bu yaşadığımız felaketten eğer tek bir şey öğreneceksek o da liyakate değer vermek, doğru işe doğru insanı yerleştirmek, sorumluluk ve yetki vermek sonrasında da hesap sormak olmalıdır.
Artık kaybedecek hiç zamanımız yok….
Comments